Oli̇mpi̇yat Şampi̇yonu Bayram Şi̇t’i̇ Ölüm Yildönümünde Rahmetle Aniyoruz

Sosyal Medya’da Paylaş

OLİMPİYAT ŞAMPİYONU BAYRAM ŞİT’İ ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE RAHMETLE ANIYORUZ

29 Mayıs 2019 tarihinde 89 yaşında aramızdan ayrılan, Olimpiyat Şampiyonlarımızdan Bayram ŞİT’i rahmetle anıyoruz.
Denizlili Bayram ŞİT 1952 Helsinki Olimpiyatlarında Hasan Gemici ile birlikte Altın Madalyalı iki şampiyonundan biriydi. 1951 Akdeniz Oyunları Şampiyonu, 1954 Tokyo Dünya 2.liği elde etmişti. Güreşçiliği dönemindeki büyük başarıları güreşi bıraktıktan sonrada devam etti. Şampiyonlar yetiştirdi. A Milli Takım Teknik Direktörlüğü, başta olmak üzere bir çok takımda Antrenörlük yaptı. O Fransızlara Serbest Güreşi öğreten isimdi. Dünya Şampiyonu Olimpiyat 2.si Daniel Robin’i de Bayram Şit hocamız yetiştirmişti. Türk güreşine adını altın harflerle yazdıran Bayram Şit 29 Mayıs 2019 tarihinde 89 yaşında aramızdan ayrılmıştı.

Türk güreşine büyük hizmetleri dokunan Bayram Şit’e Allah’tan bir kez daha rahmet dileriz.

BAYRAM ŞİT KİMDİR?

Bayram Şit 9 Mayıs 1930 tarihinde Denizli’nin Acıpayam ilçesi Akşar Köyü’nde
dünyaya gelir. Beş yaşında babasını kaybeden Bayram Şit’i, altı yaşında köy muhtarı
Şaban Ağa Akalan Yağlı Güreşleri’ne götürür. Orada Kırkpınar Başpehlivanı Tekirdağlı
Hüseyin’i gören Bayram Şit, gözlerini ondan ayıramaz. Bu dev cüsseli adam seyircilere
fotoğrafını veriyor, onlar da ona para veriyorlardı.
Bayram Şit kafasına koymuştu. Bir gün o da Tekirdağlı Hüseyin gibi pehlivan
olacaktı. İlkokul dördüncü sınıfa geldiğinde köylerine yirmi kilometre uzakta olan
Dodurga Köyü’nde güreş düzenleneceğini duymuş ancak ailesi gitmesine karşı çıkmakla
kalmayıp onun kaçma ihtimalini düşünerek ayakkabılarını ve çarıklarını saklamışlardı.
Sabah ezanından önce Dodurga Güreşleri’ne doğru yalınayak yola çıkan Bayram
Şit’in bu yolculuğu yıllarca sürecek onu güreşten güreşe sürükleyerek, ona tüm dünyayı
dolaştıracaktı.
On yedi yaşına geldiğinde pehlivanlığı Ege, Marmara, Trakya yörelerinde duyulur
olmuştu. Bu durum Güreş Federasyonu Başkanı Vehbi Emre ve Milli Takım hocası Nuri
Baytorun’un dikkatinden kaçamazdı.
Denizli Valisi’ni arayan Vehbi Emre, Bayram Şit’i Denizli’ye çağırtır. Nuri Baytorun
Hoca çevre illerden topladığı güreşçilerle Bayram Şit’i güreştirir. Tecrübeli hoca, 1948
Londra Olimpiyatları için aradığı 52 kiloyu bulmuştur.
Bir hafta sonra İstanbul’daki Milli Takım Kampı’na katılacak olan Bayram Şit,
hastalanır. Bütün vücudu kaskatı kesilmiştir. Hastalığı üç ay sürer. Böylece 1948
Olimpiyatları’nı kaçırır.
İyileşen Bayram Şit, gittiği Manisa Yağlı Güreşleri’nde girdiği bir kahvehane
duvarına asılı “İşte Olimpiyat Şampiyonlarımız” gazete haberini görür. Bayram Şit ne
kaybettiğini anlamıştır. Kahvehane sahibinden gazete kupürünü isteyen Bayram Şit “Bak
evlat! Ben her sabah dükkanımı açtığımda bu şampiyonlara bakar, dua eder; sonra
işime başlarım.”, cevabını alır. Artık Bayram Şit’in içi içine sığmaz olmuştur. Milli Takım’a
girip, şampiyon olup o duvara fotoğrafını astırmak için yemin eder.
1949 Avrupa Şampiyonası için yapılacak olan Türkiye Şampiyonası seçmeleri için
yola çıkan Bayram Şit, salona girdiğinde güreşler başlamıştı. Yetkililerden geç kaldığı
cevabını alan Bayram Şit minder güreşi kurallarından bihaberdi. Yetkililere : “Olsun! Sıra
hangi boydaysa ben orada da güreşirim.”, diyor başka da bir şey demiyordu. Tesadüfen
onu gören Nuri Hoca Bayram Şit’i tanımış, kısa bir sitem ve azar faslından sonra ona:
“Sen bir yere ayrılma. Şimdi güreşleri seyret, akşam da bizim otele gelirsin.”, diyerek
moral vermişti.
Bayram Şit 1.72 boyuna rağmen 52 kiloda rakiplerini yenerek Milli Takıma girmişti. Ali Yücel cin gibi bir pehlivandı. Bayram Şit’in kilo problemi olduğunu
biliyor, onu sık sık ziyaret ediyor; baklava börek ile besliyordu.
Böylece Ali Yücel’in isteği olur; Bayram Şit kilo düşemez ve yerine Ali Yücel
takıma girer. 1950 yılında askere alınan Bayram Şit 1951 yılında Mısır’da düzenlenen
Akdeniz Oyunları’nda şampiyon olur.
1952 yılında Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de Helsinki Olimpiyatları düzenlenir.
Yaşar Doğu, Gazanfer Bilge, Celal Atik, Nasuh Akar gibi şampiyonlara kendi
olimpiyat komitemiz tarafından profesyonel ilan edilerek şampiyonaya katılmalarına
yasak getirilir.
Bayram Şit’in 62 kilodaki rakibi 1951 yılı Dünya Şampiyonu Nurettin Zafer’dir. Bu
arada Nuri Baytorun Hoca görevden alınmış, yerine Necati Tokbudak getirilmişti. Basın
Necati Tokbudak Hoca’ya veryansın ediyordu. Onlara göre hoca yaşlıydı ve takımı iyi
çalıştıramazdı.
Hoca, basına inat edercesine takımı gece gündüz çalıştırıp, ağır antrenmanlar
yaptırır. Bu durum Bayram Şit’in gücüne güç katarken Nurettin Zafer’i bir hayli yıpratır.
Yapılan üç seçme ile Bayram Şit takıma girer.
Takımda Nurettin Zafer’in Dünya Şampiyonu kardeşi Haydar Zafer de vardır.
Abisinin rakibi olmasına rağmen Bayram Şit’i çok seven Haydar Zafer onu yanından
ayırmaz; koruyup kollar.
Olimpiyat Şampiyonası nihayet başlamıştır. Birinci turda Fransız, ikinci turda Rus
rakiplerini yenen Bayram Şit kaburgalarından sakatlanır. Üç kaburgasında ezik tespit
edilir ve doktorlar kendisine ‘Güreşemez’ raporu verirler.
Bayram Şit: “Ben buraya şampiyon olmaya geldim.”, diyerek raporu yırtıp atar ve
antrenörlerin, doktorların: “Kaburgaların ciğerine batarsa ölürsün”, uyarılarını dinlemez.
“Siz kaburgalarımı bandaja alın, bir iki de ağrı kesici iğne yapın; ben ağrı kesicinin etkisi
geçmeden rakibimi yener gelirim.”, der. Sırasıyla İsveçli, Finlandiyalı ve İranlı güreşçileri
yenerek olimpiyat şampiyonu olur.
1953 yılında Avrupa ve Dünya şampiyonası düzenlenmez.
Bayram Şit’in yeni hedefi hayalindeki Kırkpınar Güreşleri’dir. Kırkpınar’a hiç
gitmemiş, sadece gidenlerden dinlemiştir. Zembilini alıp yola çıkar. Küçük orta boyda
seksen güreşçi arasında şampiyon olur. O artık Kırkpınar Birinciliği olan tek olimpiyat
şampiyonudur.
Birincilik kürsüsünden indikten üç gün sonra İstanbul’da yapılan Türkiye Serbest
Güreş Şampiyonası’na katılır. Kilo düşecek zamanı olmayan Bayram Şit, 67 kiloda
Türkiye Şampiyonu olur.
1954 yılında Dünya Şampiyonası’nda yaşananları oğlu Kemal Şit şöyle anlatıyor:
“Babamın hayatını anlatan ‘Gücünü Yüreğinden Al’ kitabını yazarken biraz tedirgin
olmuştum. Babam tavla oynarken bile yenildiğinde uzun süre benimle konuşmazdı.
Şimdi onunla yenildiği bir şampiyonayı konuşacak üstelik yazıp kitaba koyacaktık. Baba
dedim: “Tokyo da ne oldu?” Kaşları çatıldı: “Sanki o günleri yeniden yaşıyordu. ‘Bak
oğlum! İlk turda bay çektim. İkinci turda Japon Sasahara ile güreşecektim. Ben onu hiç
tanımıyordum. Oysa Japonlar Helsinki Olimpiyatları’nda bizim filmlerimizi çekmişler.
Senin anlayacağın benim neler yapabileceğimi çok iyi biliyorlarmış. Güreş başladı,
Sasahara sürekli kaçıyor, onu bir türlü yakalayamıyordum. Sasahara çok sempatik bir
güreşçiydi. Üstelik kendi memleketinde güreşiyordu. Salon hıncahınç doluydu. En az on
kere ihtar vermeleri gereken hakemler tek bir ihtar dahi vermediler. Hocam devre
arasında: ‘Bu böyle olmayacak! Şunun altına yat, bir puan ver; yerde zaten işini
bitirirsin.’, dedi. Ben alta düşer düşmez üstümden fırladı kalktı ve bir daha onu
tutamadım. Dünya başıma yıkıldı. Hocam yanıma geldi. ‘Üzülmeyi bırak, kendini topla,
bundan sonraki rakiplerini yenmen lazım. Burada takım halinde şampiyon olmamız
lazım.’, dedi. Üçüncü turda Arjantinli’yi tuşladım. Sasahara ise Macar’a yenildi. Bana
şampiyonluk yolu yeniden açılmıştı. İranlı ve Rus’u yendim. Son maçımı Japon’u yenen
Macar ile yapacaktım. Nuri Hoca yanıma geldi. ‘Tuşla yenersen şampiyonsun.’, dedi. O
hırsla Macar’a tek puan vermeden tuşladım. Arkadaşlarımın omzunda ‘ Şampiyon’
tezahüratlarıyla soyunma odasına götürüldüm. Biraz sonra Japonlar yanıma geldi. Onlar
da beni omuzlarına aldı. İçimden: ‘ Bu Japonlar ne centilmen adamlar’, diye
geçiriyordum. Oysa onlar beni Sasahara’yı şampiyon yaptım diye omuzlarına
alıyorlarmış. “Hocalar puanlama hesabını yanlış mı yapmışlar?”, diye sordum. Acı acı
güldü. ‘O zamanlar iyi puan-kötü puan kuralı vardı. Altı kötü puanı dolduran eleniyordu.
Ben Macar’ı tuşla yenince Macar altı kötü puanını doldurarak elenmiş. Biz Japon ile baş
başa kalmışız. O beni yendiği için birinci olmuş, ben de ikinci olmuşum. Eğer ben
Macar’ı sayıyla yensem o elenmeyecek; üçümüz arasındaki puanlamada benim iyi
puanım çok olduğu için ben şampiyon olacakmışım. ‘
Türk Güreş Takımı’nın takım halinde şampiyon olması Bayram Şit’in üzüntüsünü
ne kadar hafiflettiği tartışılır.
Şampiyonadan sonra Yaşar Doğu Hoca’nın Ankara’da kalmasını istediği Bayram
Şit, hocasının sözünü dinlemez, Denizli’ye geri döner. Yaşar Doğu, Mustafa Dağıstanlı’yı
yanına çağırır: “Git Denizli’ye, şu Bayram’ı kap gel.”, der. Mustafa Dağıstanlı Denizli’den
eli boş döner. Yaşar Doğu bu defa onu almak için kendisi Denizli’ye gider. Hocasına
gelemeyeceğini söyleyen Bayram Şit için Denizli’de kalmak sonun başlangıcı olacaktır.
Bu durumu Mustafa Dağıstanlı şöyle anlatıyor:” Eğer Bayram, Yaşar Hoca’nın sözünü
dinleyip Ankara’ya gelseydi en az dört beş kere şampiyon olurdu.”
1955 yılında İstanbul’da Dünya Kupası üçüncüsü olan Bayram Şit, 1956
Melbourne Olimpiyatları’nda sakatlanır ve aktif güreş hayatı 26 yaşında sona erer.
Minder güreşini Nuri Baytorun, Necati Tokbudak, Yaşar Doğu gibi hocalardan
öğrenen Bayram Şit’in yeni hedefi Yaşar Doğu’nun Ankara’da yaptığını Denizli’de
yapmak; yeni şampiyonlar yetiştirmektir. Yöredeki güreşçileri Denizli’de toplar. Bu arada
kendi köylüsü ve akrabası olan Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu Hasan Güngör’üyetiştirir. Denizli Güreş Takımı’ndaki başarıları sonucunda 1962 yılında Ankara güreşinin
başına getirilir. Güreşçiyken gelmekten çekindiği Ankara’ya antrenör olarak gelmiştir ve
bu karar, ona Milli Takım’ın kapılarının antrenör olarak tekrar açılması fırsatıdır.
1963 yılında Milli Takım’ı önce Balkan Şampiyonu sonra da Akdeniz Şampiyonu
yapar. Takımında Ahmet Ayık, Hasan Güngör, Mahmut Atalay gibi geleceğin
şampiyonları vardır.
Antrenörlükteki başarısı Fransızlar’ın dikkatinden kaçmaz ve onu Fransız Milli
Takımı’nın başına getirirler.
Fransa’ya sadece Milli Takım’ı çalıştırmak için gittiğini sanan Bayram Şit, önüne
getirilen program karşısında şaşkına döner. Bu programa göre; Bayram Şit’in görev yeri
Spor Akademisi olacak, orada güreş teknikleri filme alınarak kulüplere dağıtılacak sonra
Bayram Şit il il dolaşarak on beş gün süreyle kurslar verecektir.
İki yıl Fransa’da görev yapan Bayram Şit, Daniel Robin gibi bir efsaneyi dünya
güreşine armağan edecek, Raphael Martinez, Jimmy Martinez, Michael Dussan gibi
güreşçileri yetiştirecektir.
1965 yılında “Türk Milli Takımı’nın başına getirildiniz.” Telgrafını alan Bayram Şit
hiç tereddüt etmeden yurda döner. Ancak onu kötü bir sürpriz beklemektedir. Onu geri
çağıran federasyon başkanı görevden alınmıştır. O artık kendi ülkesinde işsiz bir
antrenördür.
Makine Kimya Ankaragücü’ndeki eski talebeleri Ahmet Ayık, Mahmut Atalay gibi
birçok güreşçinin ısrarıyla yöneticiler Bayram Şit’i takımın başına getirirler. Makine
Kimya Ankaragücü ve MTA Spor Kulübü’nü defalarca şampiyon yapan Bayram Şit,
1965-1987 yılları arasında Milli Takım Antrenörlüğü de yapacaktır.
Sporculuk ve antrenörlük hayatına birçok başarı sığdıran Bayram Şit, 12 yaşında
çıktığı güreş yolculuğunu, Devlet Üstün Hizmet Madalyası ve dünya güreşine katkıları
nedeniyle Onur Madalyası ile taçlandırdı. 29 Mayıs 2019 günü 89 yaşında aramızdan
ayrılan Bayram Şit, evli ve üç çocuk babasıydı.